CEZA YARGILAMASI İLKELERİ

>

11.03.2008

CEZA YARGILAMASINA EGEMEN OLAN İLKELER

Ceza Yargılamasına egemen olan ilkeleri anlamak için,öncelikle ceza yargılamasının evrelerine değinmek yerinde olacaktır.

Ceza Yargılaması basitçe iki temel evrede işler :

1-) Soruşturma Evresi

2-) Koğuşturma Evresi

1.EVRE : SORUŞTURMA EVRESİ : ( 5271 S. CMK md 90-175 )

Ceza Yargılaması başlamadan önceki evredir. Bu evrede yargılamaya esas olacak bilgi,belge ve beyanlar toplanır; yargılama makamlarının takdirine sunulur. Bu evre yakalamadan başlar; gözaltı ile devam eder; ifade ve sorgu ile sürer ve iddianamenin mahkemece kabul edilmesiyle sona erer.

Bu evrenin birtakım ilkeleri vardır. Bunlar yazılılık, gizlilik doğrudanlık, dağınıklık, kesiklik, gecikmezlik ve kısalıktır. Aşağıda evreler ayrı ayrı özellikleriyle birlikte incelenmiştir.

1) Gizlilik (CMK 157):

Gizlilik,soruşturma aşamasının en önemli özelliğidir. Zira,hakkında bir suç işlediği yönünde şüphe nedenleri olan bir şüphelinin henüz koğuşturma aşamasına geçmeden önce bu şüpheden kurtulması ve hakkında dava açılmaması söz konusu olabilir. Oysa,bu aşama aleni olsa idi,hakkında yalnızca bir ??şüphe nedeni?? olan bazı kişiler haklarında koğuşturmaya yer olmadığına dair karar (CMK 172) verilmiş olsa dahi içinde yaşadığı çevrede durum bilineceğinden; şüphelinin tinsel (ruhi) durumunun bozulması gündeme gelebilecekti.

Gizlilikteki diğer önemli amaçlardan biri de koğuşturma aşamasında bulunan birtakım bulguların koğuşturma aşamasına geçmeden (CMK 157?ye göre koğuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda)ortadan kaldırılma yükümlülüğüdür. Zira,bu aşamada elde edilen birtakım bulgular,şüpheli kişin hakkında koğuşturma açılmamasına rağmen aleni tutuluyor olsa idi;mağdura ya da şüpheliye yönelik gizli kalması gereken bazı bilgilerin kamuoyuna mal olması söz konusu olabilcek;bu da kişinin özel yaşamının ihlali anlamına gelebilecekti. Özellikle CMK 75,76,77,78,80,81,135,139,140.maddelerde fizik kimliğin tesbiti ya da muayene ve genetik bilgilerin tesbitine yönelik işlemlerle iletişimin tesbitinde, şüpheli kişi hakkında koğuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiğinde; elde edilen bulguların derhal yok edileceği ve imha edilmesi unutulmuşsa,koğuşturma aşamasında hüküm tesis edilirken bu bulgulara dayanılamayacağı hükme bağlanmıştır.

CMK 153 ile,soruşturma aşamasının gizliliği kuralı savunma makamı açısından da dile getirilmiş olup;soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmesi söz konusu ise müdafiin dosyadan belge ya da kanıt alması sulh yargıcının kararıyla kısıtlanabilmektedir.

Bu uygulamanın soruşturmanın gizliliği ilkesi dikkate alındığında yerinde bir uygulama olduğunu düşünmekteyim. Ancak,buradaki sıkıntı soruşturmanın amacının tehlikeye girdiğini kimin neye göre belirleyeceği noktasındadır. Burada yargıcın ve savcının keyfi tutumu önlenmeli;hatta soruşturmanın tehlikeye gireceği durumlar yasada örnekleyici olarak sayılmalıdır. Aksi halde,soruşturmanın güvenliğini sağlamaya çalışırken şüphelinin savunulma ve savunmandan yararlanma hakkı da engellenmiş olacaktır.

Kişi özgürlüğü, aynı zamanda hem AİHS md 6,8 ve hem de AY md 17,38 ile güvencelenmiştir. CMK?daki soruşturmanın gizliliğini düzenleyen-başta CMK 157 olmak üzere- hükümlerle Anayasa ve AİHS ile güvencelenen bu temel insan hakkı (kişi dokunulmazlığı ve özel hayatın gizliliği) desteklenmektedir. Soruşturmanın açık olması halinde Anayasa 17.ve 38. maddesi ile AİHS?nin 6 ve 8.maddeleri ihlal edilmiş olacaktır.

Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden kişiler hakkında TCK 285 hükmü uygulanır.

2)Yazılılık ( CMK 97, 147/1-i, 169) :

Ceza Yargılamasının soruşturma aşamasında yazılılık ilkesi geçerlidir. Bundan amaçlanan, görüşümüze göre, koğuşturma aşamasına geçildiğinde koğuşturma makamlarına yazılı bilgi ya da belge sunmaktır. Bu da koğuşturma makamlarının soruşturma aşaması hakkında bilgi sahibi olmasını sağladığı gibi, soruşturma aşamasında elde edilen bilgi, belge ya da kanıtların koğuşturma makamlarına eksiksiz ve sağlıklı biçimde sunulmasını da sağlar.

CMK 169/2 her soruşturma işleminin tutanağa bağlanacağını ve tutanağın da yargıç,savcı ve zabıt katibi tarafından imzalanacağını belirtmektedir. Bunu CMK 222?deki yargılamanın nasıl yapıldığının ancak tutanakla kanıtlanabileceğini; buna karşı da ancak sahtelik savı yöneltilebileceğini düzenleyen maddeyle koşut düşünmek gerekmektedir.

Her ne kadar CMK 222 yalnızca duruşma tutanağını düzenliyor olsa da Ceza Yargılaması Hukuku?nda kıyas mümkün olduğundan, 222.maddeyi soruşturma aşamasında müdafi ya da savcı huzurunda tutulan tutanaklar için de uygulamak gerekmektedir. Ayrıca, soruşturma aşamasında avukatın ya da müdafiin imzasını taşıyan belgelerin sahteliğinin de savlanması yeni CMK gereğince çok güçtür. Bu da gerek savunmanlık mesleğinin saygınlığı,gerekse kolluk işlemlerinin denetimi açısından yerinde bir uygulamadır.

Yazılılık daha yakalama aşamasından başlar. (CMK 97). Tutanağa yakalamayı yapanın adı-soyadı (rütbe veya sicil nr), yakalama saati ve yeri ile yakalama sırasındaki durumu ve yasal haklarının hatırlatıldığı işlenir. Bundan amaç,yakalama işleminin hukuka uygunluğunun denetlenmesidir.

Yazılılık, soruşturma aşamasının ifade alma ve sorgu bölümlerinde de temel kuraldır. İfade alma ve sorgu işlemleri de CMK 147/1-i gereğince tutanağa bağlanır.

Yazılılık denetlemeyi getirdiği için, şüpheliye kötü muamele ve yasak sorgu yöntemlerinin uygulanması engellenmiş olur. (CMK 148)

3) Dağınıklık : (CMK 160,161)

Dağınıklık soruşturmanın her türlü araçla,yer veya kişiyle bağlı olmaksızın ??soruşturmanın efendisi?? savcı tarafından yapılmasıdır.

CMK 161?e göre, savcı her türlü makam ya da kişiden suçun aydınlatılması için gerekli olan her türlü bilgi ya da belgeyi isteyebilir. Bunların kolluk tarafından yapılmasını ya da kolluğun yaptığı işlemlerin denetlenmesini de isteyebilir. Tüm makam ve merciler savcıya istediği bilgileri ya da belgeleri sağlamakla yükümlüdür.

Dağınıklık ilkesi,gerek yargıca gerekse savcıya geniş bir çalışma alanı sağlayarak suçun kanıtlarının ve gerçeğin ortaya çıkarılmasında yardımcı olur. Nitekim savcının görevi CMK 160 ile ??gerçeği araştırmak?? tır. Gerçeği araştırırken savcı şüphelinin lehine olabilecek delilleri de toplamak zorundadır.

4-) Kesiklik :

Soruşturma zamana yayılarak yavaş yavaş yapılır. Bu, soruşturmanın koğuşturmaya sağlıklı verilerle taşınması bakımından bir gerekliliktir. Soruşturma makamları (savcı-sulh yargıcı ve bunların denetimindeki kolluk) gereken her türlü araştırmayı,kendilerini bir süreyle sınırlanma baskısı altında hissetmeden rahatça yapabilmelidirler meğerki o suç için yasada öngörülen dava zamanaşımı süresi dolmuş olsun.

Kesiklik ilkesi dağınıklık ilkesinin tamamlayıcısıdır. Dağınıklıkta kişi ya da yer sınırı olmaksızın her türlü araştırma rahatça yapılabilirken; kesiklikte buna zaman sınırı olmaması da eklenmektedir. Bu da şüphe yoktur ki Ceza Yargılaması?nda gerçeğe ulaşmak ve sağlıklı bir hüküm kurmak için bir gerekliliktir. Soruşturmanın kesik kesik yapılabileceği CMK 190 hükmünün karşıt anlam yorumundan çıkarılabilir. CMK 190?a göre,koğuşturma aşamasında yargılamanın kural olarak ara vermeden görülmesi ve bitirilmesi gerekmektedir.

5-) Kısalık ve Gecikmezlik : (AİHS 5,AY 19,CMK 94)

Kısalık ve gecikmezlik soruşturma aşamasının bir an önce tamamlanarak kişinin şüphelilik durumundan kurtulmasını ve ya sanık olmasını ya da koğuşturmaya yer olmadığı kararıyla izlemeden kurtulmasını sağlaması yönüyle önem taşır.

Kısalıkla kesiklik karıştırılmamalıdır. Kesiklikte, soruşturma işlemlerinin tek seferde yapılmaması anlatılmak istenirken kısalıkla kast edilen, soruşturma işlemlerinin derhal ve gecikmeksizin yapılmasıdır. Kesiklik, soruşturma makamlarının rahat ve kendilerini baskıda hissetmeden çalışarak kanıtları toplamasını sağlarken; kısalık ve gecikmesizlik şüphelinin şüpheden bir an önce kurtulup ya sanıklık durumuna geçmesini ya da şüpheden tamamen kurtulmasını sağlar.

Kısalık ve gecikmesizlik özellikle yakalama, gözaltı, ifade ve sorgu ile tutuklamada önem taşımaktadır. Bir başka deyişle bu ilke CMK 147 ile güvencelenen sanık haklarının teminatıdır. Zira, kişinin yakalandığı derhal yakınlarına haber verilir (CMK 95); yakalanan kişi derhal ve en geç yakalama anından itibaren 24 saat içerisinde yargıç önüne çıkarılır (CMK 91 ve 94);hakkında tutuklama kararı verilmeyen şüpheli veya sanık derhal salınır (CMK 101/4); adli kontrol hükümlerine ve verilen tedbirlere uymayan sanık derhal tutuklanır (CMK 112) (Bu, cezalarda caydırıcılığı ve devlete olan güveni sağlamak bakımından önemlidir.)

Kısalık ve gecikmesizlik aynı zamanda kişi özgürlüğüne ve dokunulmazlığına yönelik soruşturma etkinlikleri bakımından da önemli bir ilkedir. Bu nedenle, özellikle CMK 75,76,77,78,80,81,135,139,140.maddelerde fizik kimliğin tesbiti ya da muayene ve genetik bilgilerin tesbitine yönelik işlemlerle iletişimin tesbitinde, şüpheli kişi hakkında koğuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verildiğinde; elde edilen bulguların derhal yok edileceği hükme bağlanmıştır. Bu belgelerin derhal imha edilmesi kişiye özel konuşmaların ya da bilgilerin kamuoyuna aktarılarak o kişinin mağdur olmamasını sağlamak bakımından önem taşır.

2- KOĞUŞTURMA EVRESİ ve KOĞUŞTURMA EVRESİNİN TEMEL İLKELERİ :

Koğuşturma evresi iddianamenin kabulü ile başlar (CMK 175) ve hüküm ile sona erer.(CMK 227 vd). Koğuşturma evresi,soruşturma evresinin aksine açıktır, doğrudandır, sözlüdür, bağlıdır, kesiksizdir, savunmaya erkinlik (serbestlik) kuraldır; yüze karşıdır; süreklidir; doğrudandır; kendiliğindendir ve mecburidir.

1-) Açıklık (AİHS 6;AY 141,CMK 182 vd) :

Koğuşturma,soruşturmanın aksine açıktır. Buna ??aleniyet?? denir. Aleniyet,anayasal güvence altındadır. Açıklık kural,gizlilik ayrıksıdır. Gizliliğin hangi durumlarda uygulanacağı CMK ve diğer ilgili mevzuatla belirlenmiştir. Örneğin, çocuk yargılaması; 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasası?na göre gizli yapılır. Bunun dışında genel ahlak ya da kamu güvenliği gerekçeleriyle de gizlilik kararı alınabilir.

Açıklığın amacı yargılamanın ve usule ilişkin kurallara uyulup uyulmadığının denetimini sağlamaktır. Ancak, açıklığa yeni CMK md 183 ile aleniyet bakımından-basın açısından- bir kısıtlama getirilmiştir. Buna göre, duruşma salonlarına her türlü ses veya görüntü kaydedici araç getirilmesi yasaklanmıştır. Bu uygulamanın yerinde olduğu kanaatindeyim; zira duruşma salonunda ses ya da görüntü kaydedici cihazların olması, sanık açısından suçunun topluma mal edilmesi ve mahkeme tarafından suçluluğuna karar verilmeden önce toplum önünde suçlu ilan edilmesi tehlikesini doğurmak bakımından önem taşımaktadır. Bu bakımdan, uygulama AİHS 6/2 ve AY 38/4 ile ifade edilen ??suçsuzluk karinesi?? ne uygundur.

Bu uygulamanın açıklık ilkesine aykırı olmadığı görüşündeyim. Zira basın yalnızca görüntülü ya da sesli kayıt olanağı sağlayan aletleri duruşma salonuna getiremeyecektir. Fakat basın üyelerinin duruşmayı izleyip notlar alamalarında ya da salondakileri resmetmelerinde herhangi bir sakınca yoktur. Bu nedenle açıklık kuralı ihlal edilmemiştir.

18 yaşından küçüklerin yargılaması gizli olur (CMK 185). Gizli oturuma ilişkin karar ve hüküm açık oturumda açıklanır. (CMK 182/3).

Bazı durumlarda, bazı kimselerin gizli duruşmayı izlemesine mahkeme tarafından izin verilebilir. (CMK 187). Bu durumda,duruşmada bulunan kişiler mahkeme tarafından gizliliği korumaları ve konuşulanları açıklamamaları konusunda uyarılırlar ve bu uyarı tutanağa geçirilir.

Gizliliğe ilişkin kurallara uymayanlar hakkında TCK?nın 285 ve 286. maddeleri uygulanmalıdır.

2-) Sözlülük, Doğrudanlık ve Yüzekarşılık :

Koğuşturma aşamasında sözlü yöntem (usul) uygulanır. Zira, soruşturma aşamasında yazıya dökülen bilgi ve belgeler zaten yargıevinin (mahkemenin) önüne getirilmiştir. Yargıevi, bu belgelerde adı geçen yakınan sanık ya da tanıkları dinler ve belgelerdeki bilgileri de dikkate alarak bir görüşe varır.

Sözlülük, koğuşturmanın başka bir temel kuralı olan ??doğrudanlık?? ilkesiyle de bağlantılıdır. Çünkü yargıevi, tanık, sanık, yakınan ya da bilirkişi ile doğrudan iletişim sağlar. Yazılılık ise,dolaylılıkla koşuttur.

Doğrudanlık, yargılama ögesi (muhakeme süjesi) olan yargıcın doğru bir görüşe varabilmesi için de gereklidir. Yargıç, önündeki tanık, sanık, yakınan ya da bilirkişi ile yüzyüze iletişim kuaracak; gerektiğinde onlara sorular soracaktır. Belki de ifadelerdeki çelişkileri yakalayarak mahkumiyet ya da beraat yönünde bir görüşe ulaşacaktır. Ya da örneğin üzgüye uğramış (işkence görmüş) bir yakınanın yininde (bedeninde) birtakım kalıcı izler varsa bunları doğrudan doğruya görüp görüşüne dayanak oluşturabilecektir.

Doğrudanlık ve yüzyüzelik ilkesi tanıklar bakımından CMK 59?da yansımasını bulmaktadır. Buna göre, tanık sözü kesilmeksizin dinlenir. Ayrıca, tanığa konuların aydınlatılmasını sağlamak bakımından da soru yöneltilebilir. Tanığın ifadesini sözlü biçimde vermesi kuraldır. Ancak, tanık bazı olayları anımsamakta güçlük çekiyorsa notlarına bakarak olayları anımsamasına yardımcı olunabilir.

Bilirkişilerin de sözlü dinlenmesi olanaklıdır.(CMK 68). Ancak kural bilirkişinin görüşünü yazılı olarak sunmasıdır. (CMK 67)

CMK 201 doğrudan soru yöneltmeyi düzenlemiştir. Buna göre, savcı, müdafi ya da vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa,katılana,tanıklara,bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış olan diğer kişilere,duruşma düzenine uymak koşuluyla doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ya da katılan da yargıevi başkanı ya da yargıç aracılığıyla soru yöneltebilirler. Dikkat edilmelidir ki CMK 201, müdafi ya da avukatlar bakımından başkan ya da yargıç aracılığıyla soru yöneltmeyi şart koşmuş değildir. Öyleyse,müdafi ya da avukat yargıçtan ya da başkandan izin almadan da ilgililere doğrudan soru yöneltebilir.

CMK 206 vd maddelerinde delillerin ortaya konmasından bahsetmektedir. Bu da doğrudanlık ilkesi ile koşuttur. Bir kanıt duruşmada ortaya konmamışsa ve yanlara bu kanıta itiraz olanağı sunulmamışsa; yargıevi o kanıta dayanarak karar veremez. (CMK 217). Bu ilke AİHS md 6?daki adil yargılanma ilkesi kapsamında değerlendirilen ??silahların eşitliği ilkesi?? olarak tanımlanmaktadır. CMK 216, doğrudanlık ilkesini tamamlayıcı bir düzenlemedir. Buna göre, kanıtlarla ilgili değerlendirme ve görüş bildirmede söz önce katılan ya da vekiline;sonra savcıya; daha sonra da sanığa,müdafiine veya yasal temsilcisine verilir.

Tüm kanıtlar tartışıldıktan ve değerlendirildikten sonra, karar açıklanmadan önce, son söz sanığa verilir. (CMK 216/3)

Dosyadaki tüm belgelerin ve önceden sanığın yokluğunda yapılmış olan tüm işlemlerin sanığa okunması; bunlara karşı sanığa diyeceklerinin sorulması da doğrudanlık ilkesinin tamamlayıcısıdır. (CMK 209,215) Bu, aynı zamanda AİHS md 6 anlamında silahlara eşitlik tanıyarak adil yargılanmayı sağlar.

Dosyadaki belgelerin okunması ve sanığa diyeceklerinin sorulması, yargıçlar tarafından gerektiği gibi uygulanmamaktadır. Yalnızca ??dosyadaki belgeler okundu;sanığa (müdafiine) diyecekleri soruldu;sanık ?diyeceğim yoktur.? Dedi.?? denerek fakat aslında herhangi bir belge okunmayarak tutanak tutulmaktadır. Çoğu kez de sanığın aleyhinde gelen rapor hakkında bilgisi olmadan ve sanığa itiraz olanağı tanınmadan sanık hakkında hüküm kurulmaktadır. Bu,uygulamadaki en ciddi sıkıntılardan biridir ve AİHS md 6?ya aykırıdır.

Doğrudanlık ilkesi, yanların tanıklarını önceden birbirlerine bildirmesi ile de koşuttur. (CMK 177,178,179,181)

3) Bağlılık İlkesi (CMK 217) :

Bağlılık ilkesi ile anlaşılması gereken,yargıevinin yalnızca önüne konan ve üzerinde tartışılan kanıtlara dayanarak karar vermesidir. Buna göre, yargıevi önüne getirilmeyen bir kanıtla ya da duruşmada tartışılmayan bir kanıtla hüküm kuramaz.

Bağlılık, soruşturma evresindeki dağınıklık kuralının karşıtıdır. Buna göre,yalnızca o duruşma salonunda, o duruşma için ayrılmış yerde ve o duruşma tanıkları dinlenerek ya da belgeleri tartışılarak karar verilir.

4-) Kesiksizlik ve süreklilik (CMK 190) :

Kural, duruşmaya ara verilmeksizin devam etmektir. Ancak koşullar ara vermeyi gerektiriyorsa, makul süreyi aşmayacak (AİHS md 6) biçimde duruşmaya ara verilebilir. Yasada bunun için kesin bir süre öngörülmüş değildir. Bu konu eski CMK?nın 222.maddesinde 8 gün olarak belirlenmişti. Bu,tutuklu işlerde zaruret olsa da en çok 30 günle sınırlandırılmıştı. Yeni CMK?da açık bir süre konmamış olmasını yeni CMK?nın önemli bir eksiği olarak görmekteyim. Bu durumda, makul süreye ilişkin ölçütleri yargıevinin AİHM kararlarına göre belirlemesi gerekmektedir.(olayın karmaşıklığı, tanık sayısının çokluğu, başvurucunun davranışları, suçun niteliği vb..)

Kesiksizlik konusu tutuklu işler bakımından şöyle değerlendirilebilir : CMK 108. maddede tutukluluk halinin en geç 30?ar günlük süreler halinde incelenmesi gerektiğinden bahsedilmektedir. Bunun için duruşma açılması yasamıza göre zorunlu bir koşul değildir. Ancak, Eski CMK 222.maddeye göre, duruşmalar arası zaman tutuklu işler bakımından-zaruret olsa da- 30 günden fazla olamazdı. Buradan,her tutuklu iş için en geç 30?ar günlük süreler halinde oturum açma yükümlülüğü olduğu anlaşılması gerekmektedir. Oysa Yeni CMK?nın 108.madedesine göre, tutukluluk incelemesi için oturum açmaya gerek yoktur. Bu sonuca 108/3?teki ??her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında?? ifadesinden ulaşmaktayım. Bu durumu hem eski yasaya göre bir geriye gidiş olarak hem de AİHM içtihatlarına aykırılık olarak görmekteyim. Zira,AİHM içtihatlarına göre, tutuk halinin devamının incelenmesi için hem oturum açılmalı ve olağan usule uyulmalı hem de tutuk halinin uzatılamasına ilişkin karar gerekçeli olarak ve ayrıntılarıyla belirtilmelidir. (Mansur-TR kararı:8.6.1995 ve Labita-İTALYA kararı). Oysaki uygulamada yargıevlerimiz bu hükmü kullanarak tutuk halinin devamını dosya üzerinden ve basmakalıp ifadelerle incelemektedirler. Ayrıca,tutuk hali incelemesinin hangi gün yapılacağını da duruşma tutanağına çoğu kez geçirmemektedirler.

Bu yanlış uygulama, aynı zamanda sanığın kendisini savunma hakkının kısıtlanması sonucunu da doğurmaktadır. Çünkü tutuk halinin incelenmesi için ayrı bir oturum açılmadığından, tutuklu sanık dosya üzerinden yapılan tutuk halinin incelenmesi kararından çoğu kez habersiz olmaktadır. Ayrıca, sanık müdafii;uygulamada oturum açılmadan dosya üzerinden tutuk halinin devamına karar verildiği için, oturumda bulunamamakta ve gereken savunmasını zamanında yapamamaktadır. Türkiye?deki mevcut uygulama ve yasa AİHS md 6?daki ??adil yargılanma hakkı?? ile ??silahların eşitliği?? ilkelerine aykırıdır. Eski yasanın uygulamasına dönülmeli ve tutuk halinin incelenmesi için de ayrı bir oturum açılmalıdır.

5-) Savunma Erkinliği (Serbestliği) İlkesi (AİHS 6/3-c,AY 38 ve 40,CMK 177)

Koğuşturma aşamasında öncelik savunmaya verilmektedir. Oysaki soruşturma aşamasında bu erkinlik sav makamına (savcıya) aitti. Savcı,soruşturma aşamasında dilediği her kişi ya da kurumdan,suçla ilgili dilediği her türlü bilgi ya da belgeyi isteyebilir ve bu kişi ya da kurumlar da savcıya bu bilgi ya da belgeleri vermekle yükümlüdür. (CMK 161)

Koğuşturma aşamasında ise sanık şüpheden kurtulmak için lehine olan kanıtların toplanmasını isteyebilir. (CMK 177 ve 147).

Bu istem aynı zamanda en temel insan haklarındandır. Bu nedenle de AİHS md 6/3-c ile ve AY 38-40 ile de güvence altına alınmıştır.

Yargılama İlkelerinin gereğince uygulanmasının Türkiye?de hukuk devleti kuralının yerleşmesine ve AİHS?e aykırılıkların giderilmesine yararı olacağı kanısındayım.

Avukat Dr. Şaban Cankat TAŞKIN-Bursa Barosu